İklim değişikliği ile mücadelede, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum konusunda orman ekosistemleri önemli bir yer teşkil etmektedir. Orman ekosistemleri, iklim değişikliği sürecinde, atmosferden CO2’i fotosentez süreci ile uzaklaştırarak, önemli ölçüde yutak görevi üstlenmektedir. Buna ek olarak, atmosferden uzaklaştırılan CO2, canlı biyo-kütleyi oluşturan ağaçların ve diğer odunsu bitkilerin gövde yaprak, dal ve köklerinde, diri ve ölü örtüde ve orman toprağında karbon olarak depolanmaktadır. Bu yönüyle orman ekosistemleri aynı zamanda bir hazne görevi üstlenmektedir. Orman ekosistemlerinin dışında kalan toprak, mera ve çayır ekosistemleri, sulak alanlar gibi diğer karasal ve sucul ekosistemler de karbon depolayarak karbon döngüsünde rol almaktadır.
“Temiz enerji” de “yenilenebilir enerji” de elektrik üretmek için doğal faktörleri ve güçleri kullanan enerji kaynaklarıdır. Yenilenebilir kaynaklar, sürdürülebilir bir gelecek için mücadelede kritik bir rol oynamaktadır, çünkü fosil yakıtların aksine, bunlar herhangi bir karbon kirliliği veya diğer ısı hapseden sera gazı üretmemektedir. Yani iklim değişikliğine neden olmadan elektrik üretebilmektedirler. İklim değişikliği konusundaki kaygılar, enerji politikalarını çevreyle ilgili tartışmalarının merkezine koymuştur. Enerji, karbon emisyonlarının temel belirleyicisi durumundadır ve birçok sektörün üretim süreçlerini belirleyen ve devamlılığını sağlayan en önemli girdilerdendir. Karbondioksit (CO2)’in dışında, metan (CH4) ve diazot monoksit (N2O) enerji sektöründen yayılan güçlü sera gazlarıdır. Yenilenebilir enerji, genel anlamda, sürekli devam eden doğal süreçlerdeki var olan enerji akışından elde edilen enerji olarak tanımlanabilir. Uluslararası Enerji Ajansı, yenilenebilir enerji kaynaklarını biyoenerji, güneşenerjisi, jeotermal enerji, hidrolikenerji, okyanus enerjisi ve rüzgar enerjisi olarak sınıflandırmaktadır. İklim değişikliği ile mücadelede yenilenebilir enerji kaynakları ve azami enerji verimliliği sağlayan teknolojiler ve yatırımlar epeydir dünya gündemini meşgul etmektedir. Burada kilit nokta, bu enerjinin doğal süreçlerden kaynaklanması ve tüketildiği hızdan daha yüksek bir hızda yenilenmesidir.
Dünyada enerji kaynaklı karbon salımlarının %90 oranında azaltılmasına yönelik en önemli çözüm, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği uygulamalarının birlikte gerçekleşmesidir. Araştırmalar, şayet 2050 yılına kadar yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğine yönelik kümülatif enerji sistemlerinin yatırımları %30 oranında artarsa, fosil yakıt sektöründeki iş kayıplarının üzerine çıkılarak, 11 milyonun üzerinde yeni enerji sektörü istihdamının yaratılabileceğini göstermektedir. Yenilenebilir enerji teknolojileri -düşük karbonlu enerji teknolojileri- elektrik enerjisi sektöründe karbon emisyonlarının önemli miktarda azalmasına yol açmaktadır.
Sera gazları emisyonlarının azaltılmasını için yapılan bilimsel hesaplara göre gezegenin sürdürülebilmesi için kömür rezervlerinin en az %80’i, petrolün %30’u ve doğalgazın da %50’si toprakta kalmalı, yani kullanılmamalıdır. Uluslararası toplumun, Kürenin ortalama sıcaklık artışını 1,5°C’de sınırlamak hedefi bir yana, 2°C hedefine ulaşılması için fosil yakıtların beşte dördünün yerin altında bırakılması, kullanılmaması lazımdır.
Emisyonların azaltılmasına dair hedeflere ulaşılması için atılması gereken adımlardan birisi düşük karbon teknolojilerinin geliştirilmesidir. Petrol, doğal gaz ve kömür gibi fosil yakıtlara bağımlı enerji sisteminin küresel düzeyde kökten değişmesi için, gelecekteki enerji sisteminin temelini alternatif enerji kaynaklarının ve düşük karbon teknolojilerinin oluşturulması gerektiği her geçen gün daha fazla kabul görmektedir. Mevcuttaki teknolojilerin, kömür gibi fosil yakıtlara göre daha yüksek olan maliyetleri yüzünden, gelişmekte olan düşük karbon teknolojilerinin karbon vergileri ile rekabet yeteneğinin arttırılmasıgerekmektedir. Düşük karbon teknolojilerinin yaygınlaştırılması, yatırımlarının artması, teşvik politikalarına ve çeşitli finansman mekanizmalarına olan ihtiyacı karşılamak için devletlerin kamu yönetimlerine önemli roller düşmektedir.
Enerji sektöründe iklim değişikliğine en önemli çözümlerden biri de enerji verimliliğidir. Paris Anlaşması ile tekrar önem kazanan iklim değişikliğinin olumsuz etkilerin azaltmak ve CO2 emisyonunu düşürmek noktasında enerji verimliliği konusu önemli bir mücadele politikası haline gelmiştir. Enerji sektöründe iklim değişikliğine karşı sera gazı emisyonlarını düşürecek en etkili çözümlerden biri de enerji verimliliğidir. Uluslararası Enerji Ajansı küresel ölçekte enerji verimliliğinin sağlanmasının %44 oranında CO2 emisyonu azaltım potansiyeli taşıdığını raporlamıştır.
Geleneksel yapı sektörü doğal kaynakların 1/3’ünü kullanan bu sektör, taze suyun %12’sini kullanmakta olup, toplam katı atığın da %40’ından sorumludur. Yeşil binalarda geleneksel binalara göre enerji kullanımında %24-50 arasında, karbondioksit emisyonlarında %30-39 arasında su tüketiminde %30-50 arasında, katı atık miktarında %70 oranında, bakım maliyetlerinde ise %13 oranında azaltım sağlanmaktadır. AB ülkelerinde 2019’dan itibaren tüm yeni yapıların pasif ev standardına uygun olarak inşa edilmesi zorunluluğu getirilmiştir.
Hava kirliliği ve iklim değişikliği arasındaki büyük bir ilişki bulunmaktadır. Bir kısmı sera gazı olan yani, küresel ısınmaya ve dolayısıyla iklimi değiştirmeye neden olan birçok gaz aynı zamanda yaygın hava kirleticileridir. Sera gazları ve hava kirleticileri genellikle aynı kaynaklardan atmosfere salınmaktadır. Bu nedenle hava kirliliğine neden olanemisyonları sınırlandırmak iklim değişikliği ile mücadelede potansiyel avantajlar sağlar. Yapılan birçok araştırma etkili iklim ve hava politikalarının birbirine faydalı olduğunu doğrulamakta olup, havadaki kirleticilerin azalmasını hedefleyen politikaların, küresel ortalama sıcaklık artışını da 2°C’nin altında tutmaya yardımcı olabileceği değerlendirmiştir. Nitekim Avrupa Birliği, hava ve iklim politikalarının 'iki taraf için kazançlı' senaryolarını yaparak birbirini destekleyen teknolojileri teşvik etmeye başlamıştır. Örneğin siyah karbon, metan, ozon veya ozon öncüllerinin emisyonlarını azaltmaya yönelik alınan/alınacak önlemler, hem hava kirliliğine maruz kalan insan sağlığına hem de iklim değişikliğini önlemeye fayda sağlamaktadır. İklim değişikliği ile mücadele ve havakalitesini iyileştirme politikalarının her zaman birbirine faydalı olabilmesini sağlamak için teknolojideki gelişmeleri de yakından takip etmelidir.
Konuyu kooperatifçilik boyutundan inceleyelim. Yenilenebilir enerji kooperatifleri temel olarak, enerjinin tüketileceği yerde üretilmesi ile yerel kaynakların yerel halk tarafından kullanılmasını ve enerji sistemindeki kayıp oranlarının azaltılmasını sağlamaktadır. Bu gibi kooperatifleşmeler istihdam üzerindede olumlu etki yaratmakta, toplumun ekonomiye katılımına ve enerji politikaları konusunda söz sahibi olabilmesine de imkan vermektedir. Yenilenebilir enerjiye geçiş sürecinde enerjinin yerelde, yerelin ihtiyacını karşılayacak şekilde üretilmesi önemli bir konudur. Bu gibi uygulamalar enerjide tekelleşmeyi önleyerek enerji fiyatlarının düşürülmesine, sermayenin tabana yayılmasına ve yerel kalkınmanın sağlanmasına da olumlu etkileri olmaktadır. Dünyada birçok ülke, yenilenebilir enerjikaynakları üretimi için kooperatifleşerek elektrik üretilmesini epey yaygın şekilde uygulamaktadır. Örneğin Almanya'da enerji kooperatiflerinin sayısı binden fazladır. Danimarka'da elektrik üretiminin %46,7'sini enerji kooperatifleri gerçekleştirmekte olup, bu ülkede 150 binden fazla aile rüzgar kooperatifi ortağıdır.